20 Mayıs 2013 Pazartesi

Anne Karnında Yaşam Belgeseli

Döllenmeden Doğuma Kadar Süren Bir Serüven


Bölüm  1

 

Bölüm 2




  

Bölüm 3



 

Bölüm 4


 

Bölüm 5


 

Bölüm 6






Doğum Öncesi Çocuk Psikolojisi

Davranışsal olarak yeni doğan bir bebek ile 32. gebelik haftasındaki bebek arasında anlamlı bir fark yoktur.Yeni çalışmalar anne karnında bebeğinizin hissedebildiğini, rüya görebildiğini ve hatta haz alabildiğini göstermektedir.
Doğum sahnesi gereçkten tüyler ürperticidir. Henüz birkaç saniye yaşındaki, üzeri hala ana rahminden gelen beyaz madde ile kaplı bebek, aşırı coşkulu, mutlu ebeveynlerin kollarındadır. Yeni çocukları gerilirken, kıvrılırken, ağzını kımıldatıp, gözlerini açarken hayran bir şekilde gözlerini dikmişlerdir. Bu hassas fotoğrafı gören herkes için mesaj çok açıktır. Doğum herşeyin başlangıcıdır, 0 noktasıdır, yaşam saatinin tıklamaya başladığı andır.
Doğum çok önemli bir olay olsa da bireyin fiziksel ve davranışsal gelişimi için çok önemli olmayan bir zamandır. Gelişim tamamlanmıştır ve nörolojik olarak ilginç bir şey doğum esnasında yaşanmamaktadır.
Aşırı kompleks teknolojinin ve cihazların bize söyleyebildiği, asıl gelişimin haftalarca önce tamamlandığıdır. 32. gebelik haftasında (bebeğin yaşama tam olarak hazır oluşundan iki ay öncesi) anne karnındaki bebek hemen hemen yenidoğan bebeğin özelliklerine sahiptir.
Ana karnında yaşamın başlangıcı;

* 9. gebelik haftasında anne karnındaki bebek hıçkırmaya başlar ve gürültülü seslere tepki verir. 6.ayda duyabilir.
* Aynen erişkinler gibi anne karnındaki bebek rüya görmekte ve derin uyku dönemi (REM) yaşamaktadır.
* Anne karnındaki bebek annenin yediklerinin tadını alır. Tat kültürünü ilk olarak anne karnında almaya başlar.
* Tüm bu becerilerin yanında anne karnındaki bebek annesinin ve bir yabancının sesini ayırabilir ve kendisine okunan masallara tepki verebilir.
* Prematüre bir bebek bile hissetme, tepki verme ve çevreye uyum becerisine sahiptir.
* Anne kanındaki bebeğin bu uyaranlara cevap vermesi bebeğin gelişimi için bu uyaranların devamlı gerekli olduğu anlamına gelmez.

İnsan davranışının kökleri aslında döllenmeden hemen sonrasına dayanmaktadır. Bir bayan daha hamileliğinin farkına varmadan bebeğinin beyni oluşmaya başlamıştır. 5. gebelik haftasında yumrulu bir kurtçuk görünümünde olan bebekte insan gelişiminin en mucizevi yanı balamıştır. Buruşuk ve kıvrımlı, bilinçten sorumlu olan, hareket etme, düşünme, konuşma ve insan olma özellikerini sağlayan beyin korteksi çoktan oluşmuştur.
9 gebelik haftasında bebeğin balonlaşarak görünmeye başlayan beyni kendi bedeni üzerinde kıvrılma, hıçkırma ve sese tepki verme özelliğini kazanmıştır. 10. gebelik haftasında kollarını hareket ettirir, amnion sıvısını içine alıp verir, çenesini açar ve gerilme hareketi yapar. 3. ay bitmeden esner, emer, yutar, hisseder ve koklar. 6. ayın sonunda duyabilir, gebeliğin sonuna doğru da görmeye başlar.
BEBEĞİNİZİN UYUMASI
Bebeğinizin günlük yaşamını takip eden bilim adamları zamanının çoğunu bu öğrendiklerini yaparken değil uyuyarak geçirdiğini saptamışlardır. 32. gebelik haftasında günün %90-95 ini uyuklayarak geçirir. Bu saatlerin bir kısmı derin uyku bir kısmı da bebek ve erişkinlerden farklı olarak tam olarak gelişmemiş beynin oluşturduğu uyku uyanıklık arası bir dönem oluşturmaktadır. REM uykusu boyunca aynen erişkinlerde olduğu gibi bebeğin gözleri öne ve arkaya hareket etmekte ve araştırmacılar bunu rüya olarak tanımlamaktadır. Bebeklerin rüyaları kendi bildiklerinden yani ana rahmindeki duyularından ibarettir.
Doğuma yakın bebekler tıpkı yenidoğan gibi zamanın %85-90 ını uyuyarak geçirir. Bu sık uyuklama dönemleri arasında uyarılara cevap veren uyanıklık dönemindedirler.
BEBEĞİNİZİN ÖĞRENMESİ
Görme, hissetme ve duyma yetisi beraberinde öğrenme ve hatırlama becerisini de getirmektedir. Bu aktivite otomatik, genetik hatta biyokimyasal olabilir. Örneğin alarm sesine maruz bırakılan bir bebek tekrarlayan gürültülü seslere zamanla tepki vermeyi bırakır. Aynı türdeki öğrenme annenin sesine verilen tepkide de izlenebilir. Aslında bebekte bu yetenekten daha ötesi de vardır. Yapılan bir çalışmada bebeklerin kulaklık ile verilen seslerden bir kısmına daha hızlı emerek bir kısmına da daha yavaş emerek cevap verdiği izlenmiştir. Doğumdan sonra birkaç saat içerisinde bebeğin annesinin sesini bir yabancının sesine tercih etmesi, bu beceriyi anne karnında son aylarda aldığını, annesinin sesini öğrendiğini göstermektedir. Yine anne karnında bebeğe tekrarlanarak okunan bir masalı doğumdan sonra yeni duyduğu bir masala tercih etmektedir.
Yeni doğanlar annenin sesini yabancılardan ayırt edebilmekte ancak anne karnındaki gibi amnion sıvısından filtre edilmiş halini havadan duymaya tercih etmektedirler. Aynı zamanda bebekler ırkçılık da yapmakta ve annelerinin veya yabancı birinin kendi dilinde konuşmasını, başka bir dilde konuşmalarına tercih etmektedirler :)
Bebekler aynı zamanda bazı masalları diğerlerinden daha çok severler. Bildikleri bir masal annenin karnına yakın okunduğunda kalp atışlarında yavaşlama ile cevap vermekte, aynı masalı okuyan kişi bilinmeyen bir masal okuduğunda kalp atımı değişmemektedir.
Bebekler aynı zamanda ses ve hikayelere ritimli olduğunda normal okunmalarına göre daha çok tepki vermektedirler.
Sonuç olarak anne karnındaki bebek bir dereceye kadar dinleyebilir, öğrenebilir ve hatırlayabilir ve çoğu bebek ve çocuk gibi kendisine yakın olanın, alışık olduğunun konfor ve güvenini hisseder ve tercih eder.
BEBEĞİNİZİN KİŞİLİĞİ
Her doğan bebeğin farklı olduğu ve farklı mizaçta olduğu bilinen bir gerçektir. Sadece bu davranışsal durumun anne karnında ne zaman ve nasıl başladığı yoğun araştırma konusudur.
Bebeğin mizacı ile ilgili yapılan ilk çalışma 1996 yılında yapılmıştır. Anne karnındaki 100 bebeğin hareketleri ve kalp atımları doğum öncesi izlenerek doğum sonrası ile karşılaştırılmıştır. Bulgular şunlardır:
Anne karnında çok aktif olan bebekler daha hırçın çocuklar olmaya eğilimlidirler. Uyku dönemleri çok düzensiz olanlar çocukluklarında daha az uyumaktadırlar. Kalp atımları yüksek olan bebekler, sağa solu belli olmayan inaktif bebekler olmaktadırlar.
Davranış doğumda başlamamaktadır. Daha önce anne karnında başlamaktadır. Gelişim üzerindeki en önemli etkilerden biri bebeğin içinde bulunduğu ortamdır. Bebek anneden çok büyük oranda hormonal etki almaktadır. Dolayısı ile biyolojik ritmi annenin uyku dönemlerinden beslenme alışkanlıklarından ve hareketlerinden etkilenmektedir.
Annenin strese verdiği hormonal cevap da kritik bir öneme sahiptir. Çok stresli anneler daha hareketli ve daha hırçın bebeklere sahip olmaktadır. En stresli annelerin çalışan anneler olduğu görülür. Bazı anneler, gebelik üzerindeki etkileri tam bilinmemesine rağmen, doğum yapacakları güne kadar çalışmayı tercih ederler.
İş hayatı çok ciddi bir stres oluştursa da gebelik hormonları hem anne hem de bebeği bu strese karşı korumada yardımcı olmaktadır. Strese karşı bireysel yanıt da önemlidir. Son zamana kadar çalışmayı tercih eden bayanlar zaten kişilik yapısı gereği tercih etmeyenlerden daha stresli bir yapıya sahiptirler.
Stres, beslenme ve toksinler zeka üzerine de zararlı etkiye sahiptir. Son çalışmalarda daha önce düşünülenin aksine IQ üzerine genlerin etkisinin, anne karnındaki çevresel etkilerden çok daha az olduğunu göstermektedir. Doğanın doğumdan önce bebeği etkilediği doğumdan sonra da beslediği yönündeki eski görüşümüzü bir daha gözden geçirmemiz gerekir. Doğum öncesi de anne tarfınan sağlanan bir dış ortam vardır.
Henüz doğmamış bebeklerinin sağlıklı gelişimini düşünen ebeveyn adayları bu işe anne karnındaki ortamı hazırlayarak başlamalıdırlar (stresten ve dış etkilerden uzak, ilaçsız) birçok uzman bebeği düzenli zamanlarda dürtmeyi bebekle konuşmayı, klasik müzik dinletmeyi önermektedirler.
Bu uyarıcılar gerçekten işe yarar mı? Daha önemlisi güvenli midir? Bu yöntemi kullananların bazıları çocuklarının daha akıllı, daha konuşkan , daha müzik eğilimli ve daha sosyal olduklarının düşünmekte ama bilimsel olarak hala şüpheli olarak kalmaktadır. Bunun tersini savunanlar ise bebeğin ne zaman uyanık olduğunu bilemediğimiz için bu uyarıların uyku düzenlerini bozabileceğini iddia etmekte ve yeni doğan bir bebeğe bu uygulamalar düşünülmezken neden anne karnında düşünüldüğünü sorgulamaktadırlar. Bebek ile nazik bir şekilde konuşmak bebeğe olduğu kadar anne baba adaylarına da yardımcı olmaktadır. Bebeğini düşünmek, onun ile konuşmak, eşini bebek ile konuşmaya yönlendirmek hayatınıza bu yeni girecek canlıya hazırlanmanız açıcısından önem taşımaktadır.

Bandura'nın Sosyal Öğrenme Kuramı

Sosyal hayatta karşılaştığımız birçok öğrenme durumları sadece davranış kuramlarıyla açıklanamaz.İnsanlar birçok karmaşık davranışlarını uzun pekiştirmeler olmadan sadece gözleyerek öğrendikleri görülmektedir.Bebekler, konuşmayı çevresinde bulunan kişileri taklit ederek öğrenir.Cinsiyet rolleri; anne, baba ve kardeşlerden öğrenilir.Gençler ilgi duydukları alanlarda ünlü kişileri model alarak davranış oluşturur ve geliştirirler.Bandura, çevrenin davranış üzerinde etkili olduğunu ancak davranışında çevre üzerinde etkisi olduğunu ileri sürer.Buna karşılıklı gerekirlilik adını verir.Daha sonra daha da ileri giderek kişiliğe üç şey arasındaki ilişki olarak bakmaya başlar.Bunlar; çevre, davranış ve kişinin psikolojik gelişimi.
Sosyal öğrenme kuramı gözlem ve model alma yoluyla davranışın ve duyguların değişeceğini belirtmektedir.Birçok davranışımız başkalarını gözlemleyip onların düşüncelerini görüp bu düşüncelerin yönlendirici etkisiyle oluşur.
BANDURA’NIN DENEYİ
Bandura, üç grup çocuk üzerinde deney yapmıştır.Bu üç grup çocuğa, oyun odasında oyuncağına karşı agresif davranışlar sergileyen bir çocuğun filmi izletilmiştir.Bu film üç farklı son ile bitmektedir.Birinci grup çocuğa; bu agresif davranışlar sonucunda ödüllendirildiği son, ikinci grup çocuğa; agresif davranıştan dolayı oyuncakla oynamama cezası verildiği son, üçüncü grup çocuğa ise; ne ceza ne de ödül verildiği son izletilmiştir.Daha sonra bu çocuklar oyuncakla oynamak üzere oyun odasına bırakılmıştır ve Bandura bu çocukların davranışlarını gözlemlemiştir.Araştırma sonuçlarına göre; her üç grupta da erkekler kızlardan daha çok saldırgan davranış göstermişlerdir.Davranışın ödüllendirildiği ve davranışı sonucunda ödül ve ceza almayan gruptaki çocuklar, saldırgan davranışlar sonucunda ceza alanları izleyenlere göre daha çok saldırganlık göstermişlerdir.
Bandura bu deneyden; öğrenmede medyanın özellikle televizyonun çok büyük etkisi olduğu, çocuğun agresif, uysal, paylaşımsal gibi davranışları öğrendiği sonucuna ulaşmıştır.
BANDURA’YA GÖRE SOSYAL ÖĞRENME KURAMININ BASAMAKLARI
Dikkat: Model alınan davranışın doğru taklit edilebilmesi için öncelikli model alınan davranışa dikkat edilmesi gerekir.Kişi duygularıyla beraber tüm dikkatini beğendiği ve taklit etmek istediği kişiye yönelmelidir.
Hatırda Tutma: Modelin tüm davranışları gerektiğinde taklit etmek için belleğe kodlanır. Çünkü gözlenen davranış gözlemden hemen sonra taklit edilmeyebilir.Birey gözlediği davranışı yeri geldiği zaman sergileyebilir.Davranışı bellekte daha iyi tutmak için; davranış belleğe görsel, sözel ya da sembolik olarak kodlanabilir.
Yeniden Üretme: Model alınan davranışın gösterilmesi için bireyin gözlemlerini kendi davranışına dönüştürebilmesi gerekir.Bu bazen tam taklit olmayabilir.Çevre şartları , bireyin fiziksel gücü ve imkanları, zaman vs… model alınan davranışın biraz farklı üretilmesine neden olur.
Motivasyon: Taklit edilen davranış çevre tarafından beğenilirse tekrar edilir, beğenilmediyse fazla tekrar edilmez ve zamanla söner.Bandura’ya göre motivasyon, davranışın sonucunda kişinin alacağı ödül ya da cezadır.

Piaget'in Bilişsel Gelişim Kuramı (Korunum Kavramı)

Korunum Kavramı Videoları

 

İşlem öncesi dönemde kavramları edinen çocuk 7 ile 12 yaşlar arasını kapsayan somut işlemler döneminde işlem yapabilir hale gelir. piaget’e göre bu dönemde çocuk yeni ve son derece etkin zihinsel beceriler geliştirir. mantıksal düşünmenin başladığı bu dönemde problemlerin çözülmesi somut nesnelerle sağlanır. soyut olan gözle görülemeyen işlemler yapamaz.

bu dönemin en önemli özelliği korunum kavramının kazanılmasıdır. korunum kavramı piaget’in en çok araştırdığı konusudur. örneğin; sıvıların korunumun da, sıvının içine konduğu kap değişse bile, eğer herhangi bir ekleme veya çıkarma yapılmamışsa, sıvının miktarının aynı kalacağının anlaşılmasını ifade eder. bu dönemde çocuklar benmerkezcilikten uzaklaşırlar. işlem öncesi dönemde benmerkezci olan çocuk benmerkezcilikten kurtulur, başkalarının da kendilerine göre düşüncelerinin olabileceğini anlamaya başlar.

korunumları şu şekilde özetlemek mümkündür:

madde korunumu (bir bütün parçalara ayrılsa bile miktarı değişmez.)
uzunluk korunumu (uzun bir tel parçalansa veya kıvrılsa bile uzunluğu değişmez.)
nitelik değişmezliği (bir kaptan diğerine boşaltılan sıvının miktarı değişmez.)
sayıların korunumu (nesnelerin yakınlaştırılması veya uzaklaştırılması ile miktarda değişme meydana gelmez.)
alan korunumu (bir kağıt parçasının kapladığı alan , kağıt kesilip başka şekiller oluşturulursa bile değişmez.)
ağırlık korunumu (şekli değişen balçığın ağırlığı değişmez.)

Piaget'in Bilişsel Gelişim Kuramı

Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha karmaşık ve etkili hale gelmesi sürecidir.

Piaget'ye göre çocuk, dünyanın pasif alıcısı değildir. Bilgiyi kazanmada aktif bir role sahiptir. Ayrıca, değişik yaşlardaki çocukların ve yetişkinlerin dünyaları birbirlerinden farklıdır. Piaget bu farklılığın nedenlerini incelemiş ve bireyin dünyayı anlamasını sağlayan bilişsel süreçleri açıklamaya çalışmıştır. (Senemoğlu, 2007)

Piaget, bilişsel gelişimi, biyolojik ilkelerle açıklamıştır. Piaget'ye göre gelişim, Kalıtım ve çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de şöyle belirlemektedir.

* Olgunlaşma
* Yaşantı
* Uyum
* Örgütleme
* Dengeleme

Bilişsel Gelişim Kuramı İle İlgili Temel Kavramlar Piaget'nin bilişsel gelişim kuramını daha iyi anlayabilmek için kuramın temel kavramları aşağıda açıklanmıştır.

Zekâ: Piaget, zekânın bir takım test maddeleriyle belirlenmesine karşıdır. Ona göre zekice davranmak, organizmanın yaşamı için en uygun koşulları sağlamaktır. Diğer bir deyişle zekâ, organizmanın çevreye etkin bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder; gerek organizma, gerekse çevre sürekli değiştiğinden, bu ikisi arasındaki zekice etkileşimler de değişmek zorundadır. Zekice etkinlik, var olan her durumda, organizmanın en iyi koşullarda yaşamasını sağlamaya yöneliktir.

Şema: Şema, bireyin çevresindeki dünyayı anlamak için geliştirdiği bir bilgisayar programı gibidir. Çevresindeki problemleri anlama, çözme, dünyayla baş etme yollan yapıları olarak düşünülebilir. Şema yeni gelen bilginin yerleştirileceği bir çerçevedir. Bilişsel yapılar ya da şema yoluyla birey çevresine uyum sağlar ve çevreyi organize eder. Piaget, vücudun yaşamını sürdürmesi için yapıları (organları) olduğu gibi, zihninde yapıları olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz bu yapılar gözlenemez, ancak davranışlardan yordanabilir. (Senemoğlu, 2007) Şemalarla ilgili önemli bir nokta, sürekli olarak olgunlaşma ve yaşantı kazanma yoluyla değişmeye uğrayıp yeniden organize edilebilir olmalarıdır.

Bebeğin doğduğundaki ilk şemaları refleksif etkinliklerdir. Bunlar; emme, yakalama vb. çok basit şemalardır. Bebeklikten yetişkinliğe doğru şemalar, olgunlaşma, yaşantı kazanma, uyum ve örgütleme yoluyla sürekli olarak değişir, gelişirler.

Uyum: Daha önce de belirtildiği gibi uyum fonksiyonel bir değişmezdir. Yani uyum, yaşam boyunca devam eder. Bilişsel gelişim açısından olduğu kadar diğer fiziksel ve psikososyal gelişim açısından da sürekli olarak uyum sağlanmak durumundadır. (Senemoğlu, 2007)

Piaget'ye göre uyumun iki yönü vardır. Bunlar, özümleme (assimilation) ve düzenlemedir (accomodation)

Özümleme, bireyin, kendisinde var olan bilişsel yapılarla (şemalarla) çevresine uyumunu sağlayan bilişsel bir süreçtir. Diğer bir deyişle; çocuğun karşılaştığı yeni bir olayı, fikri, objeyi, kendisinde daha önceden var olan bilişsel yapı içine alması sürecidir. Çevresine, kendisinde var olan bilişsel yapılarla tepkide bulunmasıdır. (Senemoğlu, 2007)

Mevcut şemayı yeni durumlara, objelere, olaylara göre yeniden biçimlendirme, şekillendirme sürecine "düzenleme" (accomodation) adı verilmektedir. Her yaşantı özümleme ve düzenlemeyi kapsar. Eğer mevcut bilişsel yapılar, yeni durumlara cevap vermek için uygun ise özümleme yapılır. Yeterli değilse, mevcut bilişsel yapılar yeniden düzenlenir. Bu yeniden düzenleme kabaca, öğrenmeye eşdeğer görülmektedir. Yeniden düzenleme olmadan tek başına özümleme ile öğrenme ve dolayısıyla da gelişme mümkün değildir. (Senemoğlu, 2007)

Dengeleme: Piaget'ye göre, bilişsel gelişimin temelindeki itici güç, dengeleme kavramında yatmaktadır. Ona göre, tüm organizmalar, doğuştan, kendileri ve başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurmalarını sağlayacak özelliklere sahiptirler. Yani organizmanın tüm donanımı, en yüksek uyumunu sağlamaya yöneliktir. Dengeleme de bu içsel eğilimi, yaşantılarla organize edici bir süreçtir. (Senemoğlu, 2007)

PİAGET’YE GÖRE BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ

Piaget'e göre bilişsel gelişim, birbirini izleyen dört dönem içinde ortaya çıkmaktadır. Dönemler ilerledikçe, çocukların kavrama ve problem çözme yeteneklerinde niteliksel gelişmeler gözlenmektedir. (Erden, 2005)

Duyusal Motor (0 - 2) Duyular yolu ile dış dünyanın algılandığı, nesnelerin görünmediği zamanlarda da var olduğunun farkına varılmaya başlandığı dönemdir. Bu dönemdeki bebek, refleks halindeki hareketlerden, amacı olan hareketlere geçmeye başlar.

İşlem Öncesi Dönem(2 - 6) Dilin kullanımının ve sembollerin geliştirildiği dönemdir. Çocuklar, mantıksal olarak sadece tek yönlü olarak düşünürler. Diğer insanların bakış açılarını algılamada zayıftırlar.

Somut İşlemler (6 - 11) Problemlere mantıklı çözümlerin getirildiği dönemdir. Çocuklar, kuralları anlayabilirler. Fakat çoğunlukla somut nesneler üzerinde düşünürler.

Soyut İşlemler (11 - 18) Karmaşık problemlere mantıklı çözümlerin getirildiği dönemdir. Daha soyut düşünme ve sosyal konularda fikirlerin geliştirildiği dönemdir.


Piaget bilişsel gelişim dönemlerini Duyusal-Motor, İşlem Öncesi, Somut işlemler ve Soyut İşlemler olmak üzere dört dönem içinde incelenmektedir.

7 Mayıs 2013 Salı

çocuklarda tırnak yeme


Tırnak yeme çocukta bazı sıkıntıların olduğunun bir göstergesi olabilir. Aynı şekilde sürekli eleştirilen, ilgisiz ve sevgisiz bir ortamda büyüyen çocuk yaşadığı gerginliği tırnak yiyerek ortaya koyabilir. Tırnak yeme davranışı kesinlikle bir davranış bozukluğudur ve mutlaka sebepleri bulunarak tedavi yolları araştırılmalıdır. Özellikle çocuklarda davranış bozuklukları olarak tanımlayacağımız bazı davranışlar görmek mümkündür. Birçok çocuğun ortak sorunu olan bu bozuklukların bazıları kolaylıkla tedavi edilirken bazılarında tedavi için daha uzun sürelere ihtiyaç duyulabilmektedir:
• Altını ıslatmak,
• Fobiler,
• Kaygı bozuklukları,
• Saldırganlık,
• İçe kapanıklık,
• Tırnak yeme, gibi davranış bozuklukları içinde hepsi önemlidir ancak özellikle ‘tırnak yeme’ davranışı çocuklarda neredeyse en sık görülen bozukluktur.
Tırnak yeme davranışı ve dönemler
Tırnak yeme davranışı genellikle 3 ya da 4 yaş civarı görülür. Daha küçük çocuklarda sıklıkla rastlanan bir durum değildir. Tırnak yiyen çocuğun bu davranışının ardında güvensizlik duygusunun yattığı düşünülmelidir. Aşırı baskı görerek büyüyen çocuklarda ve özgüven sorunu yaşayan çocuklarda sıklıkla görülür. Aynı şekilde sürekli eleştirilen, ilgisiz ve sevgisiz bir ortamda büyüyen çocuk yaşadığı gerginliği tırnak yiyerek ortaya koyar. Genellikle çocukların yarısında görülen bir bozukluk olduğu bilinmelidir. Üstelik bazı durumlarda ortada hiçbir neden yokken sadece modelleme yoluyla da çocuğun tırnak yemeye başladığı görülmektedir. Ailesinde ya da yakın çevresinde tırnak yiyen birisini gören çocuk bu davranışı taklit etme yoluna gidebilir. Tırnak yeme konusunda yapılabilecek en doğru şey özellikle küçük yaşlarda bu davranışı görmezden gelmektir. Diğer bütün sorunlarda olduğu gibi davranışa yol açan nedenler saptanmalı ve çözüm buna göre oluşturulmalıdır.
Okul öncesi dönemde tırnak yeme
Okul öncesi dönemde çocukların öncelikle oral dönem dediğimiz ilk iki yıldan kalma bir alışkanlıkla her şeyi ağızlarına götürdüklerini ve bu davranışın bir süre sonra tırnak yemeyle yer değiştirdiğini görüyoruz. Özellikle kendisini baskı altında hissettiği, gergin olduğu, kaygı duyguları yaşadığı durumda bütün çocukların elleri hemen ağızlarına gider. Bütün anneler de genellikle ‘elini ağzından çek’ uyarısını yapmak zorunda kalırlar. Bu sıkıntıların ve kaygının arttığı durumlarda olay elin ağza götürülmesinden, tırnakların ya da tırnak etlerinin yenmesi durumuna dönüşür. Burada da durum tamamen hissedilen kaygı ve baskı ile doğru orantılıdır. Okul öncesi dönemde çocukların bir başkasını model aldıkları ve bu nedenle tırnak yeme davranışını öğrendiklerini de biliyoruz. Ailede ya da yakın çevrede bu davranışı alışkanlık haline getirmiş bireyler varsa, çocuğun her tür olumsuz hareketi kopyaladıklarını da bilmeliler.
Okul döneminde tırnak yeme
Bu dönemde çocuk ailesi dışındaki ilk sosyal kurumla tanışır ve bu kuruma ait kurallara uyum sağlamaya çalışır. Bu kurallar, okulun getirdiği görev ve ödevler de çocuk üzerinde ayrı bir baskı unsuru oluşturabilir. Ek olarak mükemmeliyetçi bir tutum benimsemiş aile, tamamen başarı odaklı bir anne baba modeli çocuk üzerindeki gerginliği ve baskıyı artıracaktır. Çocuk kendini ve duygularını ifade etmekte zorlandığında tırnak yeme davranışını geliştirmesi mümkündür.Çocuğun okul dönemindeki kaygıları:
• Başarısız olma korkusu,
• Kendine güvensizlik,
• Arkadaşlık ilişkilerindeki sorunlar,
• Akademik başarıya odaklanmış ebeveyn profili,
• Dikkat eksikliği ya da öğrenme güçlüğü gibi farklı sıkıntıların yol açtığı eğitim sorunları,
• Okul ve öğretmenle ilgili sorunlar.
Yetişkin dönemde tırnak yeme
Yetişkinlikte görülen tırnak yeme davranışı öncelikle çocukluktan gelen ve hala çözümlenememiş bazı sorunların yol açtığı bir alışkanlıktır. Çocukken başa çıkmakta zorlanılan pek çok sorun maalesef yetişkin yaşlara taşınabilmekte ve bireyin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bilindiği gibi alışkanlıklar kolaylıkla değişebilen ya da bırakılabilen davranışlar değildirler. Bir davranıştan ya da alışkanlıktan vazgeçebilmenin temel koşulu o davranıştan kalan boşluğu dolduracak başka bazı davranışlar edinmektir.
Tırnak yemeye yol açan nedenler
• Korku ve kaygı durumları,
• Öfke, şiddet ve saldırganlık,
• Kendine güvensizlik,
• Aile içi sorunlar ve çatışmalar,
• Aşırı baskılı ve kontrolcü aile ortamı,
• Kıskançlık duyguları,
• İlgi ve sevgi eksikliği gibi hemen her tür olumsuz duygu
durumlarında çocuğun tırnak yediği görülmektedir.
Öneriler
Tırnak yeme davranışının altında, kesin olarak kaygının yattığı ya da bir başka kişiyi görerek modellemek olduğu biliniyor. Ek olarak başka bazı kaygı bozuklukları da bu duruma eşlik edebiliyor. Dolayısıyla bu sorunu çözümlemeye giden yolda öncelikle bu kaygıyı azaltmak gerektiği, ilgi ve sevgi açlığının doyurulmasının şart olduğu bilinmelidir. Üstelik olay kesin olarak bir alışkanlık haline gelmişse çözüm her zaman zorlayıcı olur.
Özellikle ailenin ya da çevrenin baskısı olayı durdurmaktan daha çok, bireyin üzerindeki kaygıyı ve baskıyı artıracaktır. Bu yoğunluk da davranışa yansıyarak tekrarlanma ve perçinlenme olasılığını yükseltecektir.
Bu tip bir davranış bozukluğunda mutlaka bir psikolog desteği almak çok yararlı olur.Aile içindeki çatışmaları önlemesi ve kişilere bir yol haritası vermesi bakımından da son derece olumlu katkıları olacağı bilinmelidir.Sonuç olarak yapılması gereken,yanlış davranışın ve alışkanlığın değiştirilerek yerine yeni ve sağlıklı olan davranışı yerleştirmektir.Buna ‘davranış biçimlendirme’ diyoruz ve bu biçimlendirme işi profesyonel destek alınmadan el yordamıyla yapılacak bir iş değildir.Dolayısıyla bir uzman desteğiyle ve kararlı,ilgili,olumlu yaklaşımlarla sorunun çözümü mümkündür.Bütün mesele, sorunu çok ileri yaşlara varmadan çözümleyebilmektir.

çocuklarda uyku prablemi


Yaşamın ilk yıllarında uyku problemleri çok sık görülür. Uykuya dalmakta güçlük, gece yarısı uyanma, kabuslar ve uyurgezerlik sık rastlanan sorunlardır. Daha büyük çocuklarda yatağını ıslatma da sorun olabilir.
Çocuklar ihtiyaç duydukları uyku süresi ve uykuya dalma süresi açısından farklılık gösterebilir. Ne kadar çabuk uyanıp ne kadar çabuk uykuya dalacağı her çocuk için farklılık gösterebilir. Ebeveynlerin en önemli görevi çocuklarına erken yaşta iyi bir uyku alışkanlığı kazandırmak olmalıdır. Uyku problemlerinin çözülebilir olduğu unutulmamalıdır.
Oyun çocukluğu ve okul öncesi dönem
Birçok aile oyun çocuklarının yatağa gitme zamanının günün en zor kısmı olduğunu düşünürler. Bu yaştaki bir çocuk özellikle de kendisinden daha büyük bir kardeşi hala uyanıksa yatağa gitmeye direnç gösterebilir. Oyun ve okul öncesi çocuklarının her gece 10-12 saat uykuya ihtiyaçları vardır.
Öneriler
Çocuğunuz uykuya dalmadan önce sessiz bir dönem geçirmesini sağlayın. Uykudan önce sakin bir rutin geliştirin: masal okuma, şarkı- ninni söyleme, banyo gibi. Bu düzenli rutin bebeğinize uyku zamanının geldiğini hatırlatacaktır. Çalışan anne ve babalar geç saatlerde çocukları ile oynamak isterler. Uykudan önce oynanan aktif oyunlar bebekleri uyarır uykuya dalmalarını güçleştirir.
Değişmeyen bir uyku planı yapın. Sabit bir uyanma saatinin olmasını sağlayın. Uyuma ve uyanma zamanı haftanın yedi günü sabit-aynı olmalıdır. Düzenli uyku ritmini sağlamak açısından uyanma saati uyuma saatinden daha önemlidir. Aynı zamanda çocuğunuzu uyandırmak da onu uyumaya zorlamaktan daha kolaydır.
Çocuğunuzun en sevdiği oyuncağı veya battaniyesini yanına almasına izin verin (güvenli olduğuna emin olmalısınız). Çocuğunuzun rahat olduğundan emin olun. Odanın ısısını kontrol edin elbiseler hareketini engellememeli, uyumadan önce çocuğunuz su içmek isteyebilir, gece lambası açık bırakılabilir, kapı aralık bırakılabilir.
Çocuğunuzun sizle beraber uyumasına izin vermemeye çalışın. Bu onun yalnız başına uykuya dalmasını öğrenmesini zorlaştırır.
Her şikayetinde veya sizi çağırmasında çocuğun odasına gitmeyin. Odanın dışında veya kapısında durarak onunla konuşmaya çalışın.
Sık görülen uyku problemleri
Kabus görme
Kabuslar genellikle rüyaların yoğun olduğu gecenin ikinci yarısında ortaya çıkan korkunç rüyalardır. Gecede birden fazla olabilir. Kabus sona erdikten sonra çocuğunuz uyanır ve kabusu size anlatabilir. Çocuğunuz ağlayabilir korkulu olabilir fakat sizin yanında olduğunuzun farkındadır. Kabusun ayrıntılarıyla hatırladığı için yeniden uykuya dalması güç olacaktır.
Kabuslarla nasıl başa çıkabilirsiniz?
• Çocuğunuzun yanına olabildiğince çabuk gidin. Ona yanında olduğunuz ve ona hiçbirşeyin zarar vermesine izin vermeyeceğiniz konusunda güven verin. Kendini güvende hissetmesi için küçük bir ışık yakmasına izin verin.
• Çocuğunuz eğer çok korkmuşsa onu rahatlatın ve sakinleştirin.
• Kabusların çocuk tarafından gerçek sanıldığını aklınızdan çıkarmayın. Rüyasında neler gördüğünü anlatmasını isteyin.
• Çocuğunuz sakinleştikten sonra tekrar uyuması için onu cesaretlendirin.
Gece korkuları
Gece korkuları kabuslardan daha şiddetli ve korkutucudur. Ancak çok sık görülmez. Genellikle oyun ve okul öncesi çocuklarda görülür. Uykunun en derin dönemlerinde oluşur ve genellikle çocuk uyandırılamaz. Gece korkuları kontrol edilemeyen ağlamalara terlemeye titremeye, hızlı nefes almaya çığlık atmaya tekmelemeye de yol açabilir. Çocuk hiçbir kimsenin kendi yanında olduğunu fark edemeyebilir. Sizi fark edemez ve itebilir. Gece korkuları 45 dakikaya kadar uzayabilir. Ancak genellikle daha kısa sürer. Çocuk tekrar uykuya dalmış gibi görülür ancak zaten hiç uyanmamıştır. Genellikle stresli ve korkulu dönemlerde daha çok görülür ve çocuk yaşadığı durumu hatırlamaz.